-->

Terör Eylemlerinin Asıl Sebebi: Türkiye'yi Kontrol Altında Tutma (1)




 Önceki yazımda her gün gerçekleşen bombalı terör eylemlerinden bahsetmiştim. Şimdi gelelim işin iç yüzüne. Devletimiz Amerika''nın Fetullah Gülen in yanında yer aldığını görünce uçak hadisesinden sonra Rusya ile oluşan gerginliği yumuşatma ve arayı düzeltme politikasına geçti. Bunun da yansımaları ülkemizde terör eylemleriyle sonuçlandı. Ülkemizde ne zaman Amerika’ya karşı bir hareket gerçekleşirse bir şekilde ülkemizde kan akıyor. 

            Bu durum İnönü zamanında Truman Doktrini denen müsveddeyi kabullenmemiz sebebiyle emperyalist güçlere bağımlı olmamızın sonucudur. Merhum Adnan Menderes bu düğümü çözmek için Rusya ile yaygınlaşmıştı. Menderes, iktidarının son yıllarında artık Marshall Planı kapsamında Amerika'dan daha fazla kredi alamadığını görmüş ve Seydişehir Alüminyum ve İskenderun Demir-Çelik ve diğer sanayi projelerini kredilendirmek için Sovyetler Birliği ile yakınlaşmaya başlamıştı. Bu amaçla Sovyetler Birliği'ne üst düzey ziyaretler yapılıp, ülkedeki sanayinin gelişmesi için Sovyetlerle yatırım antlaşmaları imzalanma hazırlığı yapılmıştı. Bu gerçekleşen darbe için tek sebep değildi elbette. Menderes iktidarının katı yönetimi üniversiteleri sınırlandırması askeriyeyle arasını açması gibi birçok sebep vardı ama şu bahsettiğim durumdan da anlaşılacağı üzere Amerika ve Siyonist güçlerinde benden uzaklaşırsan sonun bu olur uyarısıdır 27 Mayıs darbesi.

                Bu uyarılardan bir diğeri de Kıbrıs Barış Harekâtından sonra ülkemize uygulanan ambargo olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun adayı 1878 tarihli 50 yıl süreli kiralama antlaşmasıyla Birleşik Karalık’a bırakmasından sonra 1920'de kiralama süresinin dolmasına 8 yıl kala önce siyasi sonra silahlı çatışmalar baş göstermiştir. Diplomatik görüşmeler de sonuç vermeyince Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs’a harekât düzenlemiştir. Bu olayların başından beri Rumların destekçisi olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 353 sayılı kararında “Uluslararası güvenlik ve barış için ciddi tehlikeye yol açan ve bölge üzerinde olağanüstü infiale müsait bir ortam yarattığından Birleşmiş Milletler ciddi bir endişe duymaktadır... Tüm devletlerin Kıbrıs Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğüne saygı duyması gerekir... Yabancı askeri müdahaleye derhal son verilmelidir." diyerek harekâta karşı olduğunu belirtti ve ateşkese çağırdı. Bu karar Ecevit hükümetine bir uyarıydı. Kıbrıs Barış harekâtının başarıyla sonuçlanmasından sonra Amerika verdiği silahları Kıbrıs’ta kullanmamızı sebep göstererek silah ambargosu uyguladı. Avrupa’da gıda ve sanayi alanındaki satışlarını kısıtladı. Bu emperyalist güçler tarafından ikinci uyarıydı ve ülkede çıkarılan karışıklıklar ülkücü komünist çatışmaları gibi zeminlerle ülkemizde ikinci bir darbe yaşandı. Bu darbede bile emperyalist güçlerin parmağının olduğunu dönemin Amerika Birleşik Devletler başkanı Jimmy Carter'ın "bizim çocuklar işi bitirdi" ifadesi ispatlamaktadır.


            Türkiye 12 Eylül askeri müdahalesinden sonra 6 Kasım 1983'te gerçekleştirilen seçimlerle yeni döneme girmiştir. PKK  Eruh ve Şemdinli'de 15 Ağustos 1984'te ilk silahlı eylemini gerçekleştirmiştir. Bu eylem emperyalist güçlerin seçimden ne kadar rahatsız olduğunu göstermiş ve Turgut Özal a uyarı vermiştir. Turgut Özal bu uyarıyı dikkate almış ve Amerika ile ilişkilerini sıcak tutmaya çalışmıştır. Amerika böylece terör eylemleriyle ülkemizi kontrol altında tutmanın kolay yolunu bulmuştur. Özal ülke ekonomisinde devrim niteliğinde çalışmalar yapmış Sovyetlere bağlı olan ya da bağımsızlığını kazanan Türk devletleriyle ilişkiler kurmuş ister istemez de Ruslarla yakınlaşmaya başlamıştı. Bu durumlara paralel olaraktan terör eylemleri artmıştır. Artan saldırılar ve ABD'nin Irak'ı bombalaması 1990-91 yıllarında dönemin Cumhurbaşkanı Özal'ı bölgede yeni bir arayış içerisine itmişti. Özal, 11 Mart 1991'de Iraklı Kürt liderler Celal Talabani ve Mesut Barzani'nin temsilcileriyle görüşüldüğünü açıkladı.
               Özal'ın girişimiyle örgütün ''silah bırakmaya yaklaştığına'' ilişkin açıklamaların yapıldığı günlerde Turgut Özal'ın ölüm haberi geldi. Gerek Türk Devletleriyle ilişkiler kurması sebebiyle Amerika dan uzaklaşma gerekse terör örgütünün silah bırakma noktasına gelmesi sebebiyle Amerika''nın en etkili dizginleme metodu olan terörün saf dışı kalacak olması Emperyalist güçleri oldukça tedirgin etmiş. Özal a suikast ve şüpheli bir ölümle Özal devri de kapanmıştır. 

Sırada Refah Partisine yapılan 28 Şubat darbesi.
              Türkiye’de muhafazakar kesimin sürekli baskı altında tutulmasına karşılık illet ani bir refleksle Refah Partisini 1. Parti konumuna getirmişti. Ardından gelişen muhafazakâr etkinlikler dini gruplarla iftar yemekleri şeriat isteriz sloganları bazı çevreleri rahatsız etmiş ve emperyalizm ülkeyi bölmenin bir yolunu daha böylelikle bulmuştur. Muhafazakar-Laik kargaşası. Aslında mantıklı ve objektif bir şekilde bakıldığında birbiriyle uyumlu olan bu iki kavram birbirine düşman edilmiş ve siyasi ortamı oldukça germiştir. 28 Şubatta toplanan Milli Güvenlik Kurulu bir takım kararlar alarak irticai faaliyetleri bitirmeyi amaçladı. Kararlara göre laiklik için yasaların uygulanması istendi, tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB'e devredilmeli, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kuran kursları denetlenmeli, Tevhidi Tedrisat uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı, kıyafet kanununa riayet edilmeli, kurban derileri derneklere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalıydı. Bu kararlardan sonra meclise Türbanla girmeye çalışan Merve Kavakçı hadisesi üniversitelere başörtülü öğrenci alınmaması  böldümeler vs bir ton mevzu gerçekleşti. Erbakan MGK kararlarını imzalamadı ama tüm bu baskılar sonucunda istifa etmek zorunda kaldı.
            Bu hadiselerin gizli kalmış yerlerinde ise emperyalist güçlerin Türkiyenin İslam ülkeleriyle yakınlaşarak kendinden uzaklaşması ve Osmanlı İmparatorluğunu canlandırma cabası olarak yorumlaması ve ekonominin güçlenmesinin gözlemlenmesi ve Türkiyenin ekonomik olarak kendilerine olan bağımlılığın azalmasının gözlemlenmesiydi. Sonrasında Erbakan’ın partileri kapatıldı partisinin içinden bir grup GÖMLEK değiştirerek partiyi yıprattı ve böldü. Kendisi de hapishanelere atıldı. Siyasi yaşamı bitirildi.
© Copyright 2014 | Distributed By Free Blogger Templates | Designed By Way2themes